Şirketin CEO'su Moshe Yanai tarafından 2010'da kurulan Infinidat, 2013'ün başlarında InfiniBox isimli storage ürününü satmaya başladı. Infinidat'ın amacı Google ve Facebook gibi firmalar tarafından kullanılacak hyperscale storage ütretmek ancak hedef müşteri kitlesi enterprise müşteriler. Şİrketin pazarlamadan sorumlu başkanı Gareth Taube "Infinidat ortalama sistem başına kapasi 1PB olmak üzere şu ana kadar 100PB sistem sattı" diyor. Bu satışlar çoğunluğu Amerika, Avrupa ve Afrika'da küçük satış takımları tarafından yapılmış. 2013'de Turkcell'de çalışırken Türkiye'yi ziyaret eden firma yetkilileri ile kısa bir toplantı yapma imkanım olmuştu. Gerçekten ezber bozan türden bir mimarisi vardı. Mesela auto-tiering kullanıyor musunuz dediğimde hayır gerek yok çünkü geleneksel high-end storage'lara nazaran çok-çoook büyük bellek kullanıyoruz, veriyi oradan oraya göçebeler gibi taşımaya gerek duymuyoruz demişti. Kendi mimarilerinin farklı olduğunu anlatmak için şöyle bir örnek vermişti: Bir disk bozulduğunda o disk ne kadar büyük olursa olsun onun yerine yeni disk koyup rebuild etme süremiz her koşulda max.10dk, neden mi? Çünkü verileri chunk'lar halinde tutuyoruz, her bir diskin sadece kendi kapasitesinin %2'si tekil veri tutuyor, dolayısıyla hangi disk bozulursa bozulsun sadece max.%2 veriyi yeniden oluşturmamız yeterli oluyor. Bunun gibi birkaç tane daha farklı ama yaratıcı fikirlere dayalı yeni teknolojiden daha söz ettiler. Açıkçası o zaman çok ilgimi çekmişti, ancak enterprise ölçekte bir firmanın storage altyapısından sorumluysanız sadece tek başına ürünün çok iyi olması yetmiyor, yerel destek, yetkin teknik personel, hızlı yedek parça temini,.. gibi pek çok kriter işin içine giriyor. O zaman Türkiye'de ofisleri yoktu, bildiğim kadarıyla hala da yok. Infinidat'ı asıl zorlayacak şeyler firma kurulduğunda henüz var olmayan all-flash array, hyper-converged infrastructure gibi teknolojiler olabilir. Benim aklıma kalan bir diğer detay ise InfiniBox'ın çok büyük veri miktarları ve ultra-süper (adam aynen bu tabiri kullanmıştı!) high-availability seviyesini yakalamak için tasarlandığı. Futurist Ufuk Tarhan'dan bir alıntı yaparak yazıyı bitireyim: Gelecek güzel gelecek! ;-)
1 Comment
Georgetown Üniversitesi'ndeki araştırmacılar Nature Medicine dergisinde Alzheimer hastalığını %90 doğrulukla tahmin edebildikleri bir test geliştirdiklerini iddia eden bir çalışmayı yayınladılar. Söz konusu test kandaki yağ miktarına dayanıyor. Araştırmacılar 53 Alzheimer hastasının kan değerleri ile 5 yıl süresince akıl sağlığı düzgün olarak gözlemlenen 53 kişinin değerlerini karşılaştırmışlar ve kandaki 10 farklı lipid ve yağ seviyelerinde oldukça fark olduğunu görmüşler. Hastalığa neden olan bozukluğu tahmin etmede lipid seviyelerindeki farklılıklar anahtar olmuş. Bu başırılı başlangıcın ardından çalışmanın daha geniş bir çapta yapılamasına onay verilmiş olması çok sevindirici! Alzheimer hastalığı nedir? günlük yaşamsal aktivitelerde azalma ve bilişsel yeteneklerde bozulma ile karakterize, nöropsikiyatrik semptomların ve davranış değişikliklerinin eşlik ettiği nörodejeneratif bir hastalıktır. Erken semptomlardan biri hafıza kaybıdır. Bu hafıza kaybı, geçmiş hafızanın korunduğu, hastalığın ilerlemesi ile birlikte sıklıkla telaffuz edilmeye başlanan küçük unutkanlıkların başlaması şeklindedir. Bozukluğun ilerlemesi ile bilişsel (kognitif) yeteneklerdeki kayıp, frontal ve temporal lob işlevleri ile ilişkili, dil alanlarında işlev kaybı (afazi), beceri gerektiren hareketlerde işlev kaybı (apraksi) ve tanıma fonksiyonlarında bozulmaya doğru uzanım göstermeye başlar. Altta yatan patolojik sürecin yansıması olarak beyinde limbik sistem ile frontal ve temporal loblar arasındaki bağlantılarda kopmalar olur. Patolojik süreç temporoparietal korteksin yoğun bir şekilde tutulduğu fakat frontal lobu da etkileyen amiloid plak ve nörofibriler yumaklarla karakterize inflamatuvar cevabın birlikteliğinde nöron kaybı ve atrofisini içerir. Kaynaklar:
http://www.bbc.com/news/health-26480756 http://tr.wikipedia.org/wiki/Alzheimer_hastal%C4%B1%C4%9F%C4%B1 EMC'de Emerging Technologies Division başkanı CJ Desai Open Source, scale-out teknolojiler, software-defined storage, flash teknolojiler, hakkında kısa kısa bilgiler paylaştı. Randy Bias EMC'nin ilk 100% open source projesi CoprHD hakkında konuştu. CoprHD EMC'nin ViPR controller ürünün open source veriyonu. IBM'in bir süredir üzerinde çalıştığı ve bilişim sektörü dışında çok da bilinmeyen ama aslında kendisini bilmeyen o insanların hayatlarını, işlerini, bilgilerini,.. kendisini besleyen kanallar olarak gören bir projesi var: WATSON. Watson nedir? Watson en basit tanımıyla bir yapay zeka (AI artificial intelligence). Yapay zeka deyince yakın zamanda Türkçe dil desteği de gelen Apple'ın Siri dijital asistanı akla geliyor, çok da yanlış bir benzetme değil ama Watson ile Siri aslında çok farklılar. Watson ben de daha çok ünlü Amerikan dizi filmi Person of Interest'teki "The Machine" isimli yapay zekayı hatırlatıyor. O filmde multi-milyarder bir yazılımcı, eski hacker ve iş adamı olan Harold Finch hükümet adına ulasal güvenlik için tehlike yaratabilecek olayları tespit etmesi için bir yazılım geliştirir. Bu yazılım aslında çok gelişmiş, kendi kendine öğrenebilme yeteneği olan bir yapay zekadır, Finch ona basitçe "The Machine" adını verir. The Machine NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Örgütü)/CIA/polis kaynaklarını, tüm ülke genelindeki kameraları, telefon konuşmalarını, email yazışmalarını,.. kısacası ne kadar dijital ortam varsa onları kullanıp (evet aynen öyle "big data analytics") suç işlemeye meyilli insanların sosyal güvenlik numaralarını tespit edebilen ve bunları suçlu veya kurban olarak ayırt edebilen bir yapay zeka. Neyseki Watson Hollywood filmlerindeki gibi bir yapay zeka değil, pekii Watson denilen bu iyi yürekli yapay zeka nasıl çalışıyor? Watson'ın en büyük gücü düz yazı ile yazılmış metinleri (evet malesef şimdilik Türkçe değil) okuyup "anlaması", bunlar arasında ilişkiler kurup, kurduğu bu ilişkiler/bağlantılar sayesinde birbirinden çok farklı gibi gözüken bilgiler & verilerden anlamlı sonuçlara çıkarabilmesi. Pekii hayatımıza nerelerde ve nasıl giriyor ya da girebilir? Potansiyeli en yüksek kullanım alanlarından birisi tıp ve sağlık sektörü. Doktorlar Watson ile çalışarak klinik çalışmalar, tıbbi yayınlar ve diğer pek çok kaynaktan gelen devasa boyutlardaki bilgileri çok hızlı ve güvelilir bir şekilde harmanlayıp bir teşhise gidebilir veya tedavi planını çıkarabilirler. Geleneksel yöntemlerle günler hatta haftalar alabilen tedavi seçeneklerine sadece bir kaç dakika içerisinde hızlıca ulaşabilir. Watson doktorlara genetik araştırmalarda da yardımcı olabilir. Mesela belli bir hastaya özel tedavi seçenekleri önermek için DNA analizini hızlandırabilir. IBM Watson Health bir kaç gün önce (5 Mayıs 2015) bir düzineden fazla öncü kanser araştırma kuruluşu ile birlikte çalışmaya başladıklarını duyurdu. Bu sayede doktorların ve araştırmacıların kendi hastaları için teşhis ve kişiselleştirilmiş tedavi seçeneklerinin belirlenmesi çok hızlandırılmış olacak. Bir kişiye özel tedavi seçeneklerinin çıkarılması için normalde haftalar süren DNA verilerinin incelenmesi, kişinin genetik profilinin anlaşılması ve tıbbi literatürlerin taranması çalışmaları Watson'ın gelişmiş bilişsel yetenekleri sayesinde sadece dakikaler içerinde bu kuruluşlardaki doktor ve araştırmacıların elinde olabilecek. Finans ve bankacılık sektörü Watson'ın en faydalı olabileceği başka bir alan. Bankacılar Watson'ı kullanarak müşterinin ihtiyaçlarına en uygun şekilde özelleştirilmiş çözümleri sağlamak için çok detaylı veri ve bilgilere hızlıca ulaşabilirler. Doğru finansal karaları verebilmek için incelenmesi gereken çok fazla veri var, mesela sadece Reuters her gün 9000 sayfadan fazla finansal veri yayınlıyor, Wall Street analistleri her dakika en az 5 tane araştırma raporu hazırlıyor! Finansal servislerde çalışan uzmanlar sadece 1 gün içerisinde binlerce email alıyor ve bu firmalar milyonlarca finansal işleme erişiyorlar! Finansal servis uzmanları karar verme süreçlerini iyileştirebilmek için bu tonlarca veriyi almak, hazmetmek ve analiz etmek zorundalar. IBM Watson'a bankacılığı, finansal süreçleri "öğretmek" için bu kuruluşlarla iş birliği yapıyor. Yatırım seçenekleri, risk yönetimi hakkında en uygun kararların verilebilmesi için paternlerin çıkarılması ve hipotezlerin oluşturulması lazım, bunun için de bu büyük bilginin alınıp işlenmesi gerekli; işte bu noktada Watson mükemmel bir çözüm haline geliyor. Watson'ın günlük yaşantımızda bizlere yardımcı olabileceği alanlar sadece burada kısaca sözünü ettiğim tıp, sağlık, bankacılık ve finans değil, Watson'ın pek çok uygulama alanı mevcut: Ulaşım, alışveriş, medya/basın, hukuk, eğitim, güvenlik,.. ve hatta yemek tariflerinde bile Watson'ı kullananlar var; Watson kullanım alanları hayal gücü ile sınırlı! ;-) Watson hakkında daha detaylı bilgi edinmek isterseniz aşağıdaki linke bakabilirsiniz, iyi bir başlangıç noktası: http://www.ibm.com/smarterplanet/us/en/ibmwatson/ Başka bir konuda tekrar buluşmak üzere hoşçakalın! :-) Etkinliğin ikinci gününde EMC kendisi için ilk olan yeni bir alana Open Source dünyasına adım attı ve hatta bir Open Source ürün duyurusu bile yaptı! :-) Scale IO için farklı yeni bir sayfa açtı ve FREE kullanıma imkan verdiğini duyurdu. Mission-critical ihtiyaçlar için VSPEX ailesine yaptığı yeni bir eklentiyi duyurdu. Bunları biraz daha iyi anlamak için küçük notlar aldım: software-defined datacenter ve bunun çok önemli bir parçası olan software-defined storage alanına Open Source olarak sağlam bir adım atabilmek söz konusu. ViPR controller'ın tüm özelliklerine sahip olacakmış ve bu sene Haziran gibi available olması bekleniyor. VSPEX ailesine eklenen yeni bir ürünün duyurusu yapıldı: VSPEX with VMAX 100K. "Hyperconsolidation for Mission-Critical Apps" şeklinde çarpıcı bir tanımla duyurusu yapıldı. VSPEX nedir? VSPEX tüm bileşenlerin hazır monte edilmiş, testleri yapılmış ve çalışırlığının garantisi verilmiş bir şekilde müşteriye sunulan bir converged infrastructure çözümü. Bugüne kadar mid-market/kobi müşterilerinin ihtiyaçları için adreslenen VSPEX, etkilikte duyuruklan VSPEX with VMAX 100K ile birlikte daha büyük müşterileri ve mission-critial uygulamalara da çözüm olmayı hedefliyor. VSPEX pazardaki diğer converged infrastructure çözümlerinden biraz farklı, bu fark sunduğu esneklikten kaynaklanıyor en azından bunu amaçlıyor. Mesela EMC'nin de ortağı olduğu VCE'nin Vblock ürünü de converged infrastructure çözümü ancak daha standart bir donanım, sınırlı bir seçim listesine sahip; müşteriler bellirli tedarikçilerin ürünlerini kullanmak zorundalar. Açıkçası VBLOCK gibi bir ürüne sahipken neden aynı ihtiyaçları adresleyen, böylece birbiri ile örtüşen VSPEX gibi ikinci bir ürün çıkarmaya gerek görüldüğü konusunda benim de kafamda soru işaretleri var.. Software-defined storage ilgimi çeken bir konu olduğu için etkinliğin ikici gününde ağırlıklı olarak bu alanda yapılan duyurular, yenilikler üzerinde durdum :-) Veri depolama/storage dünyasının en büyük firmalarından birisi olan EMC'nin her yıl Mayıs'ın ilk haftası düzenlediği EMC World 2015 etkinliği 4 Mayıs'ta başladı, 7 Mayıs'a kadar devam edecek. Özellikle ilgimi çeken bir kaç yenilik var. XtremIO all-flash array güncellemeleri, yeni DD9500 DataDomain veri yedekleme çözümü, VxRack hyper-converged rackscale system, VMAX3 ile gelen FAST.X auto-tiering yazılımı,.. XtremIO 4.0 ile birlikte 40TB kapasiteli X-Brick kullanımı mümkün oldu, bu mevcut en büyük kapasitenin 2 katı anlamına geliyor. EMC ayrıca Starter X-Brick adını verdiği küçük 5TB kapasiteli modeli de duyurdu. EMC'nin "The Beast" olarak adlandırdığı XtremIO 4.0 ile artık 8 X-Bricks'ten oluşan cluster oluşturulabiliyor, mevcutta bu değer 6 idi. EMC ayrıca XtremIO 3.0 güncellemesinden farklı olarak yeni v4 yazılımına güncellemenin non-disruptively olacağını ve rebalance işleminin de otomatik yapılacağını söylüyor, tüm bunlar uygulama seviyesini etkilemeden online operasyonlar Bence v4 ile gelen en büyük yenilik artık RecoverPoint replication yazılımının tam destekleniyor olması. Bu sayede veriler diğer XtreamIO kutuları arasında ve hatta desteklenen diğer storage kutuları arasında replike edilebilir olacak; XtreamIO gibi kendisini enterprise storage array olarak konumlandrıran bir çözüm için eksik kalmış bir özellik böylece tamamlanmış oldu.. Disk tabanlı veri yedekleme çözümü DataDomain'in en yeni modeli DD9500 içerisinde 1.7PB kullanılabilir kapasite olabiliyor ve EMC 58.7TB/saat gibi bir performansa erişebileceğini iddia ediyor. DD9500 Hadoop ve NoSQL big data ortamlarını da destekliyor. DataDomain güncellemeleri içerisinde en çok ilgimi çeken ProtectPoint yazılımı sayesinde veri yedeklerinin arada herhangi bir geleneksel yedekleme yazılımı kullanmaksızın doğrudan verinin bulunduğu ana disk ünitesinden DataDomain'e alınabilmesi oldu! 2012'de katıldığım EMC World'te ilk duyduğum, daha sonra hakkında dedikodu dışında hiçbir bilgi gelmeyen bu özelliği ete-kemiğe bürünmüş bir şekilde 2015'te görmek çok güzel oldu. ProtectPoint'in yeni versiyonu ile Oracle, SAP and IBM DB2 yedeklerini ve recovery'lerinş DBA'lerin kendi uygulamaları üzerinden yönetmesi mümkün hale geldi. Benim için süpriz olan yenilik ise Project Falcon isimli, DataDomin'in sadece yazılım olan versiyonunun ucunu göstermesi preview yapması oldu! Project Falcon sayesinde sanırım EMC uzak ofislerdeki yedeklerin alınması ya da küçük ölçekli yerlerde de DataDomain kullanımının artırılmasını hedefleniyor.. VxRack systems EMC'nin hyper-converged yazılımı olan ScaleIO, top-of-rack Cisco Nexus switch ve VMware vSphere, KVM gibi sanallaştırma çözümlerinden oluşuyor. İlk VxRack Systems bu yılın ikinci yarısında çıkacak. EMC ayrıca VMware EVO:RACK teknolojisi ve VMware Virtual SAN (VSAN) hyper-converged yazılımını baz alan bir başka VxRack System daha olacağını duyurdu ancak çok fazla detay vermedi. VCE en başta EMC, Cisco ve VMware'in ortak girişimi bir joint venture olarak hataya başlamasına rağmen EMC Ağustos 2014'te şirketin kontrolünü eline almıştı. EMC'nin ilk kez 2009'ta duyurduğu auto-tiering yazılımı FAST'in yeni versiyonu FAST.X konferansta tanıtıldı. FAST.X ile VMAX3, XtreamIO ya da 3rd party disk ürünleri arasında verinin otomatik olatrak taşınması hedefleniyor; 3rd party kısmı biraz muğlak, muhtemelen orada bir VMAX3 arkasına bağlı 3rd party disk ürünü kastediliyor diye tahmin ediyorum. FAST.X tarafından desteklenen ilk platform EMC'nin all-flash çözümü XtremIO oldu. Kesintisiz veri erişimi için aktif-aktif high availability ve EMC'nin SRDF/Metro yazılımı sayesinde dengeli kaynak kullanımı gibi özellikleri 2015'in sonlarına doğru planlanıyor. Açıkçası EMC aktif-aktif high availability konusunda rakibi Hitachi Data Systems'ın high-end çözümü G1000'in gerisinde kalmıştı, bu çözümün detaylarını merakla bekliyorum! :-) şimdilik bu kadar, ilgimi çeken konularda haber/bilgi/güncelleme oldukça yine paylaşırım.. Car of the Year 2015 kazananı yeni Passat oldu. Passat bu ödülü 58 jurinin 30 tanesinden tam not alarak toplam 340 puanla açık ara kazandı. İkinciliği alan Citroën C4 Cactus 248 puan ve üçüncü olan Mercedes-Benz C-class ise sadece 221 puan alabildi. VW'in tamamen yeni MQB platformunu kullanan ikinci VW araç olan Passat sunduğu elektronik donanımlar, konfor ve kalitesi ile premium segmente çok yaklaşmış bir araç olarak kabul ediliyor. Active Info Display isimli tamamen sanal olan gösterge paneli ise bu segmentte ilk kez Passat tarafından opsiyonel olarak sunuluyor oldu (Türkiye'de Discover Pro navigasyon ile birlikte alınması gereken bu donanım için ekstra 9.000TL gibi bir ek bedel ödemek gerekiyor). Daha önce incelediğim ama test sürüşü yapma imkanı bulamadığım Mercedes-Benz B180'in 7-ileri çift-kavramalı otomatik vitesli CDI isimli dizel modeline tekrar bakmak için Florya'daki Mercedes-Benz bayiisi Gülsoy Otomotiv'e gittim. Neşe hanım sorduğum tüm sorulara sabırla yanıt verdi, hatta birlikte onun bilgisayarında benim "şu da olsun, bu da olsun,.." şeklinde yönlendirmelerim ile birlikte araç bile konfigüre ettik; ben söyledim o yazdı değil, aynı ekrana birlikte bakarak araç tasarladık, onu teklif haline getirip şu an showroom'da olsa yani hemen teslim edilebilecek durumda olsaydı anahtar teslim kaça alabilirdim muhabbeti bile yaptık, tüm bunları sabır ve güler yüzle yaptı! B180 Türkiye'ye Style, Elite, Urban ve AMG olmak üzere 4 temel versiyon olarak geliyor, bu versiyonları 109bg dizel B180 CDI, 122bg benzinli B180 ve 156bg benzinli B200 olarak almak mümkün; tüm modeller 7-ileri çift kavramalı otomatik vitesle alınabiliyor. Benim ilgimi çeken versiyon dizel motorlu Urban olduğu için onun üzerinde durdum. Mercedes bu motoru Renault'tan alıp kullanıyor, Renault'un sağlamlık ve yakıt ekonomisi olarak kendini ispatmış 1,5lt dCi motorunun Mercedes tarafından elden geçirilmiş bir versiyonu. B180 Sports Tourer'ın en dikkat çekici özelliklerinin başında tüm B-serilerinde standart bir güvenlik donanımı olan "Collision Prevention Assit PLUS" yani çarpışma önleme sisteminin olması! Radar temelli bu sistem sayesinde B180 arkadan çarpmalı trafik kazalarını azaltmayı hedefliyor. 30km/s üzerindeki hızlarda sistem bir çarpışma olacağını tespit ettiğinde görsel ve sesli olarak sürücüyü uyarıyor, eğer sürücü zamanında tepki vermezse sistem çarpışmayı önleyecek şekilde uygun fren basıncını kendisi uygulayarak çarpışmayı engelliyor! Bu özelliğin opsiyon ya da belli bir versiyon üzerindeki araçlarda değil, tüm B-serisi Mercedes'lerde standart bir donanım olması nedeniyle Mercedes-Benz'i çok takdir ettim :-) Urban donanım seviyesinin standartlarından olan geri görüş kamerası şu ana kadar gördüklerim içerisinde en yüksek çözünürlürlü ve en başarılı olanı. Aracı geri vitese alınca orta konsoldaki ekrana beyaz ve sarı çizgiler geliyor, sarı çizgiler siz direksiyonu çevirdikçe uygun bir persfektif ile hareket ederek direksiyonun o açısı ile aracın nereye doğru gideceğini gösteriyorlar. Aracı geri vitesten çıkardıktan sonra 5-6sn daha arka görüntüyü vermeye devam etmesi de ince güzel bir detay, çünkü ilk seferde tam giremeyip ardından bir de ileri viteste manevra ihtiyacı oluyor genellikle, o esnada da arkayı görmeye devam etmek güzel olmuş. Urban versiyonunda standart olarak gelen bir başka güzel özellik de park yardımcısı; aracın otomatik olarak paralel park etmesini sağlıyor. Bugün test sürüşü esnasında bu özelliği test ettim, çok beğendim! Sağ tarafa yanaşık olarak park yeri arar hızda aracı sürüyorsunuz, sistem uygun bir boşluk bulduğunda hız ve devir saatlerinin arasındaki renkli ekranda "park yeri buldum, buraya gireyim mi" diye soruyor, direksiyonun üzerindeki "OK" tuşuna basınca sistem aktif hale gelerek aynı ekranda "geri vitese al", "gaza bas" gibi yönlendirmelerle gerekli direksiyon manevralarını kendisi yapıp, bulduğu park yerine aracı kendisi sokuyor! Neşe hanım bu özelliği bayan sürücülerin çok beğendiğini söyledi, açıkçası ben de beğendim :-) Vites geçişleri yumuşak, start-stop sistemi çok sessiz ve başarılı bir şekilde çalışıyor, sedan araçlara göre yerden biraz daha yüksek bir oturma pozisyonu sağlıyor, baş mesafesi çok başarılı, dizel motor olmasına rağmen çok kabin içerisinde motor sesi almıyor; çok sessiz çalışıyor. Kol dayama yerinin içerisinde çift USB bağlantı portu olması çok hoşuma gitti açıkçası. iPod bağlayabilir miyim diye sordum, Neşe hanım daha önce denemediklerini söyledi, ben deneyebilir miyim deyince "tabiki de deneyebilirsiniz, yanınızda varsa bağlayalım" deyince benim arabadaki 160GB'lık iPod Classic'i getirip taktık veee araba bunu doğrudan iPod olarak tanıyıp, içerisindeki parçaları albüm resimlerini de göstererk çalmaya başladı! Böylece B-serisinin iPod uyumlu iki adet USB bağlantısına sahip olduğunu bizzat test etmiş oldum :-) Bu benim için önemli bir detay, çünkü tüm müzik arşivimi yıllardır bu iPod içerisinde saklıyor ve arabada dinliyorum. Ayrıca orta konsoldaki müzik sistemi üzerinde bir tane de SD kart slotu var, bu sayede SD kart içerisindeki müzikleri de dinlemek mümkün oluyor. Ayrıca Bluetooth üzerinden telefonunuza bağlanıp telefon görüşmeleri yapmanın yanı sıra Bluetooth üzerinden kablosuz müzik dinlemeye de imkan veriyor. Özetle B-serisi ile CD, USB, Bluetooth, iPod gibi çok farklı kaynaklardan müzik dinlemeniz mümkün; tam benlik! :-) Arka camların karartılmış olması Urban versiyonunun bir başka standart özelliği. Standart donanımda olmayan ama Türkiye'yede satılan Urban veriyonu tüm B-serilerine default olarak eklenen bir opsiyon var: Panaromik elektrikli açılır cam tavan. Bence mutlaka olması gereken bir donanım, aracın içinin aydınlık ve ferah olmasını sağlıyor, istenildiğinde de açılarak içeriyi havalandırmaya da imkan sağlıyor. Deri-kumaş koltuklar standart, 640TL gibi bir fark verip koltukların tamemen deri olmasını sağlamak mümkün (suni deri), showroom'da gördüğüm iki B-serisinde de full deri koltuk vardı, test aracımız ise deri-kumaş koltukluydu. 2015 itibariyle B-serisi araçlar Garmin Map Pilot sistemi ile geliyorlarmış yani navigasyon altyapısı hazır, sadece harita yüklemek yeterli. Aracı satın aldığınızda içerisinde harita olmadığı için navigasyon özelliğini kullanamıyorsunuz, ancak servisten 2.000TL gibi bir ücret karşılığında Türkiye haritasını yükletmek ve böylece navşgasyonu aktif etmek mümkünmüş; Neşe hanım fiyat konusunda emin olmadığını, daha doğru bilgi için servise sormak gerektiğini söyledi, yani 2000TL tahmini ama olası bir fiyat. BMW 218i Active Tourer'da navigasyon için 12.000TL gibi bir fark vermek gerektiği göz önünde bulundurulduğunda B-serisinin navigasyon için talep ettiği bedel çok daha makul oluyor. Urban donanımlı, otomatik vitesli, dizel motorlu, cam tavanlı ve deri koltuklu bir B180 CDI Sports Tourer'ın liste fiyatı 132.000TL gibi birşey oluyor ancak burada yazmasam da Neşe hanımın bu fiyat üzerinden oldukça güzel bir indirim yaptığını da belirtmem lazım! ;-) Zaten short-listimde olan bir araçtı, bugün Gülsoy Otomativ'e yaptığım ziyaret, Neşe hanımın sabırlı yakın ilgisi, veridiği bilgiler ve test sürüşü neticesinde B180 listemdeki yerini daha bir sağlamlaştırmış oldu! :-) Bu hafta itibariyle geniş, ferah, konforlu,.. araç arayışımıza Passat Variant seçeneğini de ekledik. Bende Passat'a karşı negatif bir algı olduğunu en baştan belirteyim, çünkü bu arabayı şirket arabası olarak görüyorum, filoların kullandığı bir araba algısı var bende. Bu ön yargıma rağmen merak edip incelemek istedim ancak bu hiç de kolay olmadı; bayiiler 2016 başına kadar highline (mevcut 3 donanım seviyesi içerisindeki en üst seviye) Passat siparişi giremiyormuş, yani şu anda bayiilerin elinde ya da yolda gelmek üzere olan siparişler neyse o kadar?! Birkaç VW bayisini telefonla aradıktan sonra iş yerime yakın bir yerde olan General Oto'ta bir tane beyaz renkli buldum ve o akşam iş çıkışı görmeye gittim. Sözünü ettiğim negatif ön yargı ile showroom'a girdim, telefonda konuştuğum satış temsilcisi Onur bey bir araç teslimatı yapmakta olduğu için aracı kendi başıma incelenme şansım oldu. Kapısını açıp sürücü koltuğuna oturduğumda beni bir süpriz bekliyordu: Bu araçta "active info display" ya da piyasada daha bilinen adıyla "hayalet gösterge paneli" vardı! Normalde direksiyonun arkasında analog hız ve motor devir göstergelerinin olduğu yerde 12" büyüklüğünde muazzam bir yüksek çözünürlükte LCD ekran var, hız ve devir saatleri bilgisayar çizimi olarak gösteriliyor! Ayrıca orta konsolda 8" büyüklüğünde kapasitif ekran teknolojili kocaman bir ekran daha var, bu ekran "Discover Pro" isimli Türkçe sesli ve menülü, Türkiye haritalı bir navigasyona ev sahipliği de yapan bir konrol merkezi. Aracın içi oldukça şık tasarlanmış ve döşenmiş: Insanı irite etmeyen şık bir ahşap kaplama, parlak siyah kaplamalar, alakantra deri koltuklar,.. Sürücü koltuğu elektrikli, 2-hafızalı ve masaj fonksiyonlu; evet gerçekten masaj yapıyor! 1.75cm boyundayım, sürücü koltuğunu gayet rahat bir şekilde kendime göre ayarlayıp arka koltuğa geçip oturduğumda rahat bir şekilde bacak-bacak üstüne atıp oturabildim; arka koltukların diz ve baş mesafesi çok başarılı! Üstelik araçta baş mesafesinden çalan panaromik cam tavan olmasına rağmen çok başarılı bir baş mesafesi var. Araç içerisinde geçirdiğim 10-15dk neticesinde Passat hakkında ön yargılarım yıkılmıştı, bunun veridiği rahatlık ile daha bir hevesle aracı keşfetmeye devam ettim. Navigasyon haritası ve POI (point-of-interest) veritabanı hakkındaki ilk izlenimlerim oldukça olumlu oldu, tabii tam doğru bir yorum için yola çıkıp test etmek lazım ama park halindeki deneyim olumlu oldu. Mesela öncelikle navigasyon tuşuna basıp harita ekranını açtım, arama tuşuna basıp "yer arayacağım" dedim, semt olarak Beşiktaş, yer olarak da Sabancı Center yazınca başka bir detaya gerek kalmadan Sabancı Center'ı buldu, "git" deyince de tarif etmeye başladı. Navigasyon konusundaki tek olumsuz eleştirim Türkçe seslendirme için kullanılan erken sesinin çok metalik/soğuk olması; keşke daha sıcak/canlı bir bayan sesi olsaymış diye içimden geçirdim.. Bende sadece araca karşı değil VW satış personeline karşına negatif bir algı vardı ve bu aracı ararken yaptığım telefon konuşmalarının pek çoğu da bu algımı destekler şekşilde oldu. İsmini vermeden yaptığım bir telefon konuşmasını aktarayım: - Merhaba, ben Hakan. Passat Variant bakıyorum, highline donanımlı - Benzinli mi dizel mi bakıyorsunuz? - Tercihen dizel.. - Dizel aracımız malesef yok - Pekii benzinli olarak ne var? - Benzinli aracımız da yok (bende tam bir şaşkınlık; madem ikisi de yok neden soruyorsun?!) - ?! Teşekkür ederim, iyi günler.. Bir başka bayii ile başka bir diyalog: - Merhaba, adım Hakan - Nasıl yardımcı olabilirim? - Highline donanımlı Passat bakıyorum (variant demeyi unuttuyorum) - Sedan mı variant mı istiyorsunuz? - Söylemeyi unuttum pardon, Variant bakıyorum - Variant yok meselef, 2016 başına kadar Almanya sipariş almayacak - Hay Allah, pekii sedan olanlara bakalım o zaman.. - Sedan da yok, o da en erken 2016'da olabilecek (bende aynı şaşkınlık ama bu sefer daha hazırlıklı olduğum için ilki kadar şaşırmadım) - Madem ikisi de yok neden en baştan yok demek yerine hangisi diye soruyorsunuz hanımefendi? - Sizin tercihize göre en uygun yanıtı verebilmek için (ben iyice dumur olup diyaloğu bu noktada kesiyorum) - Teşekkür ederim, iyi günler.. Böyle bizi dizi telefon konuşmasının ardından VW General Oto showroom'una geldiğim için çok da fazla bir beklentim yoktu açıkçası. Telefonda konuştuğumuz Onur beyi sordum danışmaya, 1-2dk sonra yanıma geldi: - Hoşgeldiniz Hakan bey, nasılsınız? - Teşekkür ederim Onur bey :-) - Bana bir kaç dk müsade eder misiniz, bir müşterimizin aracını teslim ediyorum, sonra hemen yanınızda olacağım? - Tabii, hiç sorun değil, bu sırada ben araca bakarım - Sizi kafeteryamıza davet edeyim, birşeyler ikram edelim? - Çok teşekkürler Onur bey, buraya gelmeden önce ofiste içtim - Israr ediyorum, bizim kahvemiz çok-çoook iyidir, mutlaka deneyin! :-) - Sağolun, arabayı merak ediyorum, inşallah sonra içeriz birlikte - Pekii nasıl isterseniz.. Onur bey müşterisinin işini halledip, onları yolcu ettikten sonra yanıma gelip aracın özelliklerini anlattı, gösterdi, beklentilerimi sordu,.. Şu ana kadar hiç yaşamadığım bir VW showroom deneyimi yaşattı bana, çok ilgili, nazik! Demekki bir VW satış temsilcisi böyle olabiliyormuş diye içimden geçirdim, bu hislerimi de kendisi ile açıkça paylaştım. Mesai saati çoktan bitmiş olmasına rağmen sanki gün içinde gelmişim gibi güler yüzle, hevesle anlattı. Çok takdir ettim, kesinlikle tavsiye ederim!! Aracın 125bg TSI benzinli olması kafama takılan tek nokta oldu, keşke 150bg'lik ACT denilen TSI motor ya da dizel TDI olsaydı dedim ama elde olan araç bu. Onur beyin elinde 125bg TSI test aracı olmadığı için performansını görme şansım olmadı malesef. Passat'ın motor versiyonları arasındaki fiyat farkları çok büyük, mesela highline DSG otomatik vitesli Passat'ların an Nisan 2015 sonu itibariyle liste fiyatları:
Onur beyin bana gösterdiği "active info display" ve Discover Pro navigasyonlu, cam tavanlı beyaz renkli aracın liste fiyatı 122.500 TL gibi birşeydi sanırım, başka bir VW bayisinde bulduğum 1.6lt dizel otomatik vitesli highline sedan matalik renkli ve full donanımlı (sıkışık trafikte 60km/s hıza kadar otomatik gaz&fren yapma, otomatik yatay&dikey park etme ve park yerinden çıkma, yayaya çarpma engelleme sistemi, dört ayrı kameradan alınan görüntüleri işleyen "area view",..) Passat'ın fiyatı ile 155.000 TL gibi birşeydi yanlış hatırlamıyorsam; klasik Alman otomobil yaklaşımı, para verdikçe artan donanım ve fiyatlar.. 155.000 TL seviyesine çıkınca makul donanımlı bir Mercedes-Benz C, BMW 3-serisi alınabiliyor hatta Merdedes-Benz E-serisi ve BMW 520i fiyat seviyelerine bile oldukça yaklaşmış olunuyor olması dikkat çekici. Evet o premium markalarda bu fiyata alınacak modeller bu Passat kadar donanımlı olmayacak ama standart fiyat aralığının çok üzerinde bir aracı ikinci elde satarken maddi olarak üzülmek gibi bir riski de göz önünde bulundurmak lazım.
Sonuç olarak yeni Passat'ı highline donanımı ile almak koşulu ile çok beğendiğimi rahatlıkla söyleyebilirim, içine oturduğunuzda kesinlikle kalite hissini yaşatıyor, premium bir araca binmiş hissini veriyor. Geniş, ferah aile aracı arayışımızda sınıfları farklı da olsa Mercedes-Benz B180 CDI Urban ve BMW 218i Active Tourer Luxury-Line yanına üçüncü bir seçenek olarak Passat Variant Highline'ı da ekledim :-) |
Author[email protected]
Categories |