Bildiğimiz, yıllardır hayatımızda olan bankaların yetersiz kaldığı alanları başka çözümler hemen dolduruyor, bunun en net örneklerinden birisi olan Western Union işi bir adım daha öteye taşıyıp, para transferini sosyal ve mobil hale getiren "WU Connect" platformunu hayata geçirdi. Şirketin başkanı ve CEO'suna özellikle dikkat çekmek istiyorum; İstanbul doğumlu, Avusturyalı anne ve Türk babanın oğlu, TED Ankara Koleji mezunu,.. Açıkçası gurur duydum :-)
https://lnkd.in/evRSekX
4 Comments
MIT ve Harvard Üniversitesi'lerinin yaptığı araştırma raporuna göre Volkswagen’in hileli yazılımını kullanan araçlardan yayılan zehirli gazların etkisiyle İngiltere'de 200 kişi yaşamını yitirecekmiş! Doğuş Otomotiv geçenlerde bu araçların emisyon değerlerinin Türkiye standartlarına uygun olduğunu açıklamıştı; yani ABD standartlarının 40x katı olan ve yıl içinde 200 İngiliz vatandaşının ölümüne neden olacak zehirli gaz bizler için hiçbir şey değil, "bize birşey olmaz"
https://lnkd.in/eCDNscD IBM çalışanlarına Windows laptop yerine Apple Macbook vermeye başlamıştı, MacBook kullanımı sayesinde azalan IT destek hizmetlerinden dolayı IBM MacBook başına $270 kar etmeye başlamış; böylece ilk alım maliyetinin yüksek olmasına rağmen toplam sahip olma maliyetinde Apple daha avantajlı bir çözüm olmuş gözüküyor. https://lnkd.in/eYsWgP3
Hollanda'daki Rotterdam parkının ortasında devasa bir elektrik süpürgesi var, tüm kirli havayı emip temizliyor. Aslında bir elektrik süpürgesi değil ve vakumla çalışmıyor, daha çok evlerdeki iyon özellikli split klimalar gibi.. "The Smog Free Tower" isimli bu kule Hollandalı tasarımcı Daan Roosegaarde, Delft Technology Üniversitesinde araştırmacı olan Bob Ursem ve Hollanda'da bir "green-tech" şirketi olan European Nano Solutions iş birliği ile ortaya çıkmış bir çalışma. Yaklaşık 7m yüksekliğindeki bu metal kule saatte yaklaşık 30.000 m3 havayı temizleyebiliyor. Bu ne demek, yaklaşık 20.000 kişilik kapalı bir spor salonunu 10 saatte tamamen temiz hava dolduracak kadar bir kapasite anlamına geliyor ki bu da yaklaşık 2 tane Abdi İpekçi Spor Salonu kadar bir hacim anlamına geliyor. Havadaki toz ve kirler iyonize edilmesi marifetiyle yapılıyor havanın temizlenmesi. Bu neden bu kadar önemli? Çünkü 10 mikrometreden küçük bu partiküller nefesimizde vücudumuza girip, kalp ve akciğerlerimize zarar verebilecek potansiyele sahip. Bob Ursem 2000'den bu yana bu tip iyonlaştırma temelli hava temizleme teknolojileri üzerinde çalışan bir araştırmacı. Kulenin tepesinde rüzgar enerjisi ile çalışan bu sistemi tasarlayan da kendisi. 15 mikrometreden küçük partiküller kulenin temizleme kanallarına giriyor, burada iyonlaştırma ile pozitif elektrikle yüklenen partiküller mıknatıs gibi birbirini çekerek daha büyük parçacıklar oluşturuyor, kocaman hale gelmiş manyetize olmuş bu partiküller temizleme kanalının ters elektrik yüklü elektrotları tarafından çekilerek havanın içinden ayrıştırılor ve dışarıya bu temiz hava verilerek havanın "saflaştırılması" sağlanıyor. Kaliforniya Hava kaynakları Yönetim Kurulu'ndan Eileen McCauley'e göre bu yapının bir takım lojistik problemleri ve ne sıklıkla filitrelerinin temizlenmesi gibi konularda endişeler var ancak Bob Ursem bu teknolojiyi uzun yıllardır hastanelerde, kapalı araç otoparklarında ve otoyolların kenarında kullanıyor, kulenin bunlardan farkı ilk defa bu ölçekçe ve bu kadar göze hoş gelen bir mimari tasarım ile bu teknolojiyi kullanıyor olması. Umarım bu proje başarılı olur ve dünyanın diğer yerlerinde de kendine yer bulur. Aslında biz müsade etsek doğa kendi kendine bunu yapabilecek ama doğa ananın temizleyebileceğinden daha büyük bir hızda havayı ve diğer kaynakları kirlettiğimiz için teknolojiden medet umar hale getirdik kendimizi..
5 yıl önce Simon Sinek bir TED konuşması yaptı, hayatta başarılı olan insanların ve şirketlerin ortak bir yanı olduğunu söyledi ve bunu "altın halka/golden circle" olarak adlandırdığı teorisi ile paylaştı. Bazı şirketler ve kişiler sürüden ayrılıp başarılı olurken, diğerleri neden bunu yapamıyor, başarılı olanlar neyi farklı yapıyor? Simon Sinek iç içe çizdiği "altın halka" ile buna açıklık getirmeye çalışıyor. En dış halka "what/ne", ortadaki halka "how/nasıl", en içteki halka ise "why/neden". Hemen herkes en dış halka ile yani "ne" sorusu ile başlıyor. Her firma "ne" ürettiğini %100 bilir; araba, bilgisayar, telefon,.. Ancak bu bir fark yaratmaz çünkü aynı şeyi üreten, "ne" ürettiğini %100 bilen pek çok rakip vardır. Firmaların hemen hepsi "nasıl" sorusunun yani nasıl birşey ürettiğinin, hangi özelliklerde ürün ürettiğini de hakimdir; spor araba üretiyorum, kullanımı kolay telefon üretiyorum, en rahat koltukları üretiyorum,.. ama bu da bir fark yaratmak için yeterli değil, çünkü aynı kalitede ve özellikte üretim yapan pek çok rakip var etrafta. Beyimizin "ne" ve "nasıl" kısımlarına seslenen ürünler, kampanyalar bizde o ürünü satın almak için bir dürtü oluşturmaz, işte başarılı olanların farkı burada devreye giriyor: Farkı yaratan"Start with WHY" yani "niçin ben bunu üretiyorum", "neden bunu yapıyorum" sorusu ile başlayabilmek. Bunu çok iyi yapan firmalar var, bunların içerisinde en bilinenlerinden birisi de Apple. Apple "ne" sorusuna "We make great computers - biz çok iyi bilgisayarlar yapıyoruz" ile yanıt veriyor. Ancak bu Apple bilgisayar almak için yeterli bir argüman değil. "nasıl" söylemi ise "hey're user friendly, beautifully designed, and easy to use - bilgisayarlarımız kolay kullanılabilen, güzel tasarımlı, kullanıcı dostu". Bunların hepsi doğru ancak Apple neden güzel tasarımlı, kullanıcı dostu bilgisyaralar üretiyorlar sorusuna yanıt vermiyor. Bu yüzden Apple'ı farklı yapan asıl mesajı "With everything we do, we aim to challenge the status quo. We aim to think differently. Our products are user friendly, beautifully designed, and easy to use. We just happen to make great computers - yaptığımız herşeyde alışılagelmişin dışına çıkmayı, farklı düşünmeyi amaçlıyoruz. Bizim bilgisayarlarımız kullanıcı dostı, güzel tasarımlı ve kolay kullanımlı". Apple kendisini "neden" ile tanımlamaya başlıyor, insanlar "ne" ürettiğiniz satın almaz, "neden" bunu yaptığınızı satın alırlar! "neden" ile başlamak Apple'ı sadece bir bilgisayar firması olmasının dışına çıkarır, aynı teknoloji ve parçaları kullanarak üretim yapan diğer firmalardan farklı bir yere koyar insanların gözünde. Önemli olan çemberin içinden dışına doğru ilerleyebilmek, önce "neden" ile başlayabilmek. Simon'ın konuşmasında verdiği bir başka çarpıcı örnek de ilk uçağı yapıp uçan Wright kardeşler. Wright kardeşlerden önce ceplerinde paraları olan, kamuoyu tarafından desteklenen başka birisi daha (Samuel Pierpont Langley) uçak yapmaya çalışmış, ancak bugün hiç birimiz bu kişiyi bilmiyor çünkü başarılı olamadı. Çünkü "ne" ile başladı, "uçak yapmak" fikri ile başladı, zengin ve ünlü olmak için bu ile başladı ancak başarısız oldu. Wright kardeşler başardı, neyi farklı yapıp başardılar? Başardılar çünkü "neden" ile başladılar, uçmak istediler, sonra uçmayı başarmak için neyi nasıl yapmaları gerektiğini idrak ederek devam ettiler ve sonuçta başarılı oldular, ilk uçağı yaptılar; amaçları ilk uçağı yapmak değil uçabilmekti. Çok güzel, ilham verici bir konuşma, kesinlikle vakit ayırıp izlenmeli, vermeye çalıştığı mesajlar hayatınızda fark yaratabilir!
2020'de kullımda olması beklenen 5.nesil mobil kablosuz iletişim teklolojisi sadece hızı ile mi fark yaratacak, yoksa getireceği başka ek faydalar da olacak mı, hızlandırılmış bir 4G gelecekteki ihtiyaçlarımızı karşılayamaz mı? Mobil veri kullanımı her geçen yıl katlanarak artıyor, mesela Ericsson'un yaptığı tahminlere göre bugüne kıyasla 8x civarında bir kullanım olacağını öngörüyor. Online video, mobil uygulamalar, Facebook, Instragram,.. derken elimizdeki akıllı telefonların yarattığı trafik sürekli artıyor. Veri miktarının büyümesiyle birlikte bu büyüyen veriye daha hızlı sahip olma ihtiyacı da artıyor. 5G hayata geçtiği zamanın büyümüş veri ve artan hız ihtiyacını muhtelemen rahatlıkla karşılayabilecek bir kapasite olacak, bugünkü mobil şebekeye göre 1000x büyüklükte bir kapasiteyi karşılayabileceği öngörülüyor. Ancak gelecekte 5G'ye ihtiyaç duyuyor olmamızın birincil nedeni hızı ya da kapasitesi değil, asıl neden dijital yaşamı sürdürülebilir bir şekilde mümkün kılacak altyapıyı sağlıyor olması. Bu ne demek? Nesnelerin Interneti kavramını (IoT - Internet of Things) sıkça konuşmaya başladık, 5G altyapısı IoT için backbone olacak, mobil ve sabit cihazların (arabalar, akıllı telefonlar, çay/kahve otomatları, evdeki beyaz eşyalar,..) ihtiyaç duyduğu düşük gecikmeli (low latency) ana veri hattı olacak 5G. Pekii gelecekte IoT için mobil veri iletiminin "low latency" ile çalışabilmesi neden temel bir gereksinim? Şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım, kendi kendine otonom olarak hareket eden otomobiller, akıllı taşıma sistemleri için veri iletiminin minimum gecikme ile yapılabilmesi hayati bir zorunluluk, aksi tadirde kazalar ve istenmeyen durumlarla karşılaşmak kaçınılmaz olur! 5G sadece IoT için değil tabiki, interaktif mobil oyunların ihtiyaç duyduğu yüksek bant genişliği ve çok oyunculu gerçek zamanlı oyunların ihtiyaç duyduğu düşük gecikmeli network altyapısı için 4G yeterli olmayacak, mobil oyunlar için de 5G bir zaruret olacak. 5G'nin çözmesini beklediğimiz bir diğer sıkıntımız da kablosuz ağların kullandığı spektrum sıkışıklığı. 1G, 2G, 3G, 4G,.. tüm mobil ağlar belli network spektrularında çalışır ve spektrum kısıtlı bir kaynak. 1G'den 4G'ye kadar tüm mobil ağlar "Dik Frekans Bölmeli Çoğullama" (OFDM - Orthogonal Frequency Division Multiplexing) teknolojisini kullanıyor, yani 1sn'yi çok sayıda zaman slotuna bölüp, her bir slotu belli bir kullanıcıya veriliyor, yani her kullanıcının sırayla kullandığı bir zaman aralığı kaynağı var. Gelecekte artan kullanıcı ve cihaz sayısı nedeniyle bu yaklaşım ile çalışmak artık mümkün olmayacak, bu yüzden 5G için çok sayıda non-OFDM erişimi nasıl mümkün olur üzerine çalışma yürütülüyor, böylece 5G'nin spektrumu çok daha etkin kullanan bir altyapı olması hedefleniyor. 5G'den çözüm bekleyen başka önemli bir konu da çok daha etkin enerji kullanımına imkan vermesi. Dijital yaşam için mobilite olmazla olmaz iken mobilite için de enerjinin etkin kullanımı çok önemli bir gereksinim. 5G'nin development ajandası henüz resmi olarak onaylanmadı, hem özel sektör hem de akamadik kuruluşlar sanki standartlar ve teknikler kullanılması konusunda birlikte çalışmaya devam ediyorlar. Ticari olarak 2020'de hayata geçmesi planlanıyor.. Kaynaklar: (1) http://www.newstatesman.com/technology/2013/01/4gs-so-last-year-why-we-need-5g-and-now (2) http://www.statista.com/chart/1617/global-smartphone-traffic (3) http://stevencrowley.com/2012/05/16/4g-americas-scenario-shows-mobile-data-growth-tapering-off/ (4) http://www.slideshare.net/zahidtg/summary-of-report-mobile-traffic-forecasts-20102020 (5) http://spectrum.ieee.org/tech-talk/computing/networks/5g-taking-stock İzmir-İstanbul yolu üzerinde Mudanya İDO feribot iskelesine 3 saat 15dk, İzmir'e ise yaklaşık 2 saat mesafede çok başarılı bir dinlenme tesisi var: Ceren Tur. Kendi arabamızla sehayat ederken mutlaka uğrayıp, yol yorgunluğunu attığımız nezih bir mekan. Shell benzin istasyonu bitişiğinde, güler yüzlü personel ile hizmet veren, ev yapımı kurabiyeler börekler yiyebileceğiniz, el yapımı nefis limonata içebileceğiniz güzel bir mekan. İlk kez 3 sene önce acil ihtiyaç molası nedeniyle tesadüfen keşfettiğim bir yer burası. istanbul'dan yola çıkmış, aralıksız 3 saat araba kullandıktan sonra yorulmuştum, üstüne bir de "sıkışınca" münasip bir yerde durmak şart olmuştu. Ancak nerden olsa durarım değil de, durduktan sonra da ailece bir süre mola verebileceğimiz bir yer bakınmaya başlamıştım ki karşıma Ceren Tur çıktı. İlk ziyaret ettiğim yeri tuvaleti oldu; sanki yol üstündeki bir yer değil de 5 yıldızlı otelmiş gibi temiz ve bakımlıydı! Aslında sadece temiz demek haksızlık olur, çünkü temizliğinin yanı sıra dekorasyonu ve şıklığı ile de etkileyiciydi. Acil ihtiyaç olayını halledip, kafeterya kısmına geçince yine şaşırdım, çünkü burası da standart bildik dinlenme tesisi konseptine uymuyordu; çok şık dekore edilmiş, güler yüzlü personelin karşıladığı bir cafe vardı karşımda! Kurabiyelerin olduğu masayı görünce hangisinden alacağımı şaşırdım, sanki evde eşinizin ya da annenizin yaptığı kurabiyeler gibi bir masa üzerinde dizilmişlerdi. Bizim siparişimizi almak için yanımıza gelen genç bayan "limonatalarımız çok beğebilir, el yapımı, tavsiye ederim" deyince limonatalarımızı da aldık; gerçekten çok başarılıydı! Yiyecek ve içeceklerden, personele, ortamın kendisine kadar herşeyle özenle ve dikkatle ilgilenildiği çok net belli oluyordu. kafeteryanın içerisinde göze batmayan bir yerde küçük hediyelik eşyaların sergilendiği bir yer var, eşim orayı da çok beğendi :-) Gerçekten dinlendiğinizi hissediyorsunuz. Eğer yetişilmesi gereken bir yer olmasa, burası İstanbul'da bir mekan olsa fırsat buldukça kesinlikle gideceğim favori mekanlarımdan birisi olurdu. "nerede, nasıl bulurum" diye merak ediyorsanız aşağıdaki harita yardımcı olabilir. Sağlıcakla kalın! :-)
Triple-level cell (TLC) nedir, nerelerde kullanmaya uygun, performansı nasıl, kurumsal ortamda kullanılabilecek kadar güvenilir mi? Storage kutularının içerisinde TLC diskleri ilk kullanan üreticinin DELL olduğunu geçen gün LinkedIn'de paylaşmıştım. Merak edip biraz araştırmak istedim bu yeni flash teknolojisini. SLC (single-level cell) flash'lar en uzun ömürlü en dayanıklı flash tipi olmalarına rağmen yüksek maliyetleri nedeniyle disk üreticileri tarafından artık kullanılmıyorlar, onların yerini MLC (multi-level cell) flash'lar almıştı; bunlar da kendi içlerinde eMLC (enterprise MLC) ve cMLC (consumer MLC) olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bazı disk üreticileri enterprise storage sistemlerinde eMLC yerine cMLC de kullanıyor. Pahalısından ucuzuna kadar zaten yeterince flash modeli varken neden yeni bir modele gereksinim duyuldu? TLC flash disklerde birim alana çok daha fazla veri koyulmak suretiyle maliyet azaltılıyor ve böylece flash diskin birim fiyatı neredeyse geleneksel manyetik disklerde aynı seviyelere geliyor, mesela DELL'in "TLC flash disklerin GB maliyeti 1,66USD seviyelerinde yani geleneksel 15.000rpm manyetik disklerle aynı fiyat bandında" diyor. Fiyat olarak 15.000rps hard diskler seviyesinde olmasına rağmen performans olarak 25x seviyesinde olması firmaların TLC ile neden bu kadar yakından ilgilendiğini açıklıyor. DELL tek bir TLC diskin 4K blok büyüklüğü ile 180.000 IOPS read işlemi yapabileceğini söylüyor ama.. İşte bu noktada büyük bir AMA var çünkü bu yüksek performans sadece read (okuma) işlemleri için geçerli, söz konusu write (yazma) olunca durum değişiyor! Okumada 180.000 olan IOPS performansı yazma söz konusu olduğunda dramatik bir şekilde düşerek 15.000 IOPS seviyesine kadar iniyor. Yani TLC flash diskleri çok ağırlıklı olarak okuma ihtiyacı olan yerlerde kullanmak gerekiyor. Pekii TLC disklerin ömürleri nasıl, dayanıklılar mı? DELL'in kullandığı TLC disklerin üreticisi Samsung disklerine 5-yıl garanti veriyor. Samsung'un bu garantiyi verebiliyor olması ürününe güvendiğini ve arkasında durduğunu göstermesi açısından önemli. Samsung 30nm die teknolojisi ile üretim yapıyor, her bir katmanın üzerine bir başka katman bindiriyor, bu yüzden Samsung ürettiği TLC flash'lara "3D NAND TLC" diyor. Samsung bugün itibariye tek TLC flash üreticisi, ancak yakın zamanda onu başkaları da takip edecek, mesela Kaminario geçenlerde TLC kullanan flash sistemlerini kullanıcılarına sunacağını duyurdu. Telefon ihtiyacı için hemen hemen hiç kimse artık sabit telefon hattı almıyor, bizde de sabit telefon yok sadece cep telefonları var. Ancak söz konusu internet olduğunda hala karasal yani kablolu internet kullanmak zorundayız çünkü mobil telekom operatörlerinin veri tarifeleri hala yıllar öncesinin ihtiyaçlarına göre belirlendiğinden MB/TL yani birim veri maliyetleri çok yüksek. Çok basit bir örnek vereyim: 10 yaşındaki oğlum dedesi ve büyükannesinin yanında tatilde ve evde internet yok, yazın kullansın diye wifi özellikli 3G modem ve bir operatörden de data hattı aldım, aylık 7GB kapasitesi var. Bu kapasite 2.haftayı çıkarmaya yetmiyor! Nasıl kullanıyor diye incelediğimde ağırlıklı olarak iPad'inden Youtube'dan oyun oynanış videoları seyrettiğini ve AppStore'dan oyun indirdiğini gördüm. Bugün ortalama bir mobil oyun 300-400MB seviyelerinden başlıyor, mesela çok oynan popüler bir oyun olan "Plants vs Zombies 2" oyunu 450MB, Gameloft'un popüler oyunlarından "NOVA 3" 1,6GB (1.600MB),.. Oyunu indirdi, oynadı, beğenmedi ve sildi desek bu şekilde 5-6 oyun indirse 7GB bitiyor, daha video bile seyretmeye gelemeden hemde?! Mevcut tarife ücretleri ile ek kapasite almak çok maliyetli. Tarife ücretleri hala internette gezinmeye yönelik, günümüzün online video ve online uygulama mağazalarından uygulama indirme odaklı değil; hal böyle olunca geleneksel ADSL bile mobil internetten çok daha anlamlı oluyor. Mobil cihazlarda yaygın olarak kullanılan Opera Mini isimli internet browser proxy mantığı ile çalışır yani kullanıcının tüm internet trafiği önce Opera'nın sunucuları üzerinden geçip optimize edilir, sonra kullanıcının mobil cihazına gönderilir. Opera Mini'nin ay bazında dünya genelindeki trafik miktarını gösteren yandaki grafik eski tarihli olmasına rağmen mobil veri kullanımın artış trendini göstermesi açısından önemli. Böyle yeni trafik tiplerini görmezden gelmek uzun vadede mobil telekom operatörlerine müşteri kaybı ya da istediklerini büyüme oranlarını yakalayamama olarak yansıyacaktır. Ben bir süredir "acaba Turk Telekom'dan ADSL mi alsam yaz tatili için" diye düşünüyorum. Geçen ay mobil internete 12GB için 60TL para ödedim, oysa evde (karasal hat) sınırsız internet için aylık 54TL ödüyorum?! Geçen gün birşey araştırırken Gartner'ın bir yazısına denk geldim, yazıyı hazırlayan Gartner araştırma direktörü Jessica tam da benim şikayet ettiğim bu konudan söz etmiş! Burada tarafta küçük bir alıntı yaptığım bu araştırma raporuna aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: http://www.computerweekly.com/news/4500250345/Mobile-operators-must-adapt-data-plans-to-address-video-boom Sağlıcakla kalın!.. :-) Kendim kişisel olarak Android telefon ve tablet tercih ediyor olsam da eşimin ve oğlumun kullandığı iOS cihaz toplamı Android'lerden daha fazla ve dolayısıyla bu iPod, iPad ve iPhone'ları yönetmeye ihtiyacım var. Android bir cihazı USB'den bilgisayara bağlayıp, herhangi bir yazılım kullanmaksızın dosya transfer etmek mümkün iken iOS'ta bunun için Apple iTunes kullanımını şart koşuyor. Hemen akla "iTunes var ya neden başka bir seçeneğe ihtiyaç olsun ki?" sorusu gelebilir, ancak iOS'un sadece bir iTunes ile eşleşebilmesi bende olduğu gibi bazen sıkıntı yaratabiliyor. iTunes'un yüklü olduğu bilgisayarın değişmesi ya da formatlayıp yeniden kurulması veya o bilgisayarın o an yanında olmayıp, başka bir bilgisayar ile dosya transferi yapma ihtiyacı olabiliyor. İşte şenlik tam bu noktada başlıyor: iPad'inizi daha önce eşleştirdiğiniz bir iTunes'tan başka bir tanesine bağladığınızda "ben bununla eşleşmedim, istersen eşleşirim ama mevcut tüm içeriğimi silerim" diyor?! Geçen gün oğlumun iPad'ine çok istediği bir kaç müzik klibini yüklemek istedimde aynen bu durumu yaşadım. Daha önce eşleştirdiğim laptop artık yok, onun yerine yeni bir laptop almıştım ve yanımda da bu yeni bilgisayar var. iTunes'un "bu dosyaları iPad'e atarım ama içindeki herşeyi de silerim" inadı nedeniyle "acaba içeriği silmeden yenilerini nasıl kopyalarım.." diye düşünürken aklıma eskiden kullandığım SynciOS isimli yazılım geldi. Hemen Google amcadan yardım alıp buldum, kurulumunu next-next ile kolayca tamaladıktan sonra USB'den iPad'i bağladım, SynciOS "Conneted to Hakan's iPad" mesajını gösterdi, ardından iPad'e kopyalamak istediğim video dosyalarını seçip düğmeye bastım; sonuç tam beklediğim gibi oldu, içerik silinmeden yeni dosyaları farklı bir bilgisayar kullanarak iPad'e "sürükle&bırak" rahatlığı ile kopyalamıştım! Transfer çift yönlü olabiliyor yani isterseniz iPad'ten bilgisayara da aynı kolaylıkla içerik taşınabiliyor :-) Ben ücretsiz versiyonunu kullanıyorum, beklentiniz daha yüksek ise 19,95USD verip paralı versiyonunu da kullanmak mümkün. Ben bu şekilde kullanmadım ancak Android ve iOS cihazları aynı bilgisyara USB'den bağlayıp, ikisi arasında içerik taşımaya da imkan veriyor. Yazıyı sonlandırmadan önce paylaşmak istediğim küçük ama önemli bir detay var: SynciOS çalışabilmek için iTunes'un yüklü olmasına ihtiyaç duyuyor ki bu da Apple'ın getirdiği zorunluluktan kaynaklanıyor; iTunes'un yüklü olması yeterli, çünkü alt tarafta onun driver (sürücülerini) kullanıyor. Sağlıcakla kalın!.. :-) |
Author[email protected]
Categories |